EYYUB
ALEYHİSSELÂM
Eyyûb
Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Eyyûb
Aleyhisselâmın Yurdu, Serveti Ve Oğulları:
Eyyûb
Aleyhisselâmın Peygamberliği Ve Bazı Faziletleri:
Eyyûb
Aleyhisselâmın İbtilâya Uğrayışı:
Eyyûb
Aleyhisselâmın İbtilâsı Şiddetlenince Yüce Allah’a Hamd’ü Senası:
Eyyûb
Aleyhisselâmı Üzen Konuşmalar:
Eyyûb
Aleyhisselâmın Zevcesini Yanından Uzaklaştırışı:
Eyyûb
Aleyhisselâmın Allâha Münâcâtı Ve İbtilâsının Kaldırılışı:
Leyya Hatunun
Telaşlanışı Ve Eyyûb Aleyhisselâmın Yanına Koşusu :
Buluttan Altın
Çekirgelerin Yağışı:
Eyyûb
Aleyhisselâmın Zevcesi Hakkındaki Yeminini Yerine Getirişi:
Eyyûb
Aleyhisselâmın Vefatı Ve Yaşı:
Eyyûb Aleyhisselâmın Soyu: Başa
Dön
Eyyûb b. Mûs[1],
b. Ra’vil[2], veya
Razıh[3] veya
Rizah[4] veya
Zirah[5], b.
Ays b. İshak, b. İbrahim Aleyhisselâmlardır. [6]
Eyyûb Aleyhisselâmın annesi, Lut
Aleyhisselâmın kızı idi[7]
Eyyûb Aleyhisselâmın babası Mûs;
Nemrud’un, İbrahim Aleyhisselâmı ateşi atıp yakmak istediği gün, İbrahim
Aleyhisselâma iman edenlerdendi.[8]
Eyyûb Aleyhisselâm, Yâkub
Aleyhisselâmın zamanında idi. [9] ve
Onun Leyyı adındaki kızı ile de, evlenmişti. [10]
Eyyûb Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Eyyûb Aleyhisselâm; uzun boylu,
kıvırcık saçlı[11],
güzel[12],
büyük[13]
gözlü, büyük başlı[14],
geniş göğüslü, kalın kollu, kalın bacaklı, kısa boyunlu idi. [15]
Eyyûb Aleyhisselâmın Yurdu, Serveti Ve Oğulları: Başa
Dön
Eyyûb Aleyhisselâmın yurdu: Şam’ın
Dımaşk ile Câbiye arasındaki Ürdün beldelerinden olan[16]
Beseniye nahiyesi idi. [17]
Şam’ın Beseniye köyünün doğu ve
batısı arasında bulunan her şeyi[18], dağları,
ovaları[19],
içindekilerle birlikte[20] deve,
sığır, davar, at, merkep, her cins mal[21],
Eyyûb Aleyhisselâma âitti. [22]
Kendisinin, o köyde, çobanları ile
birlikte, bin koyunu,
Beş yüz öküzü,
Her öküzün, birer sürücüsü köle,
Her kölenin de, karısı, çocukları,
malları,
Her öküzün, çift âletini taşıyan
dişi merkebi,
Her merkebin, iki, üç, dört, beş ve
daha fazla sıpası bulunmakta idi. [23]
Yüce Allah, ona, erkek, kadın bir
çok ev halkı da, ihsan etmişti. [24]
On üç erkek evlâdı vardı. [25]
Eyyûb Aleyhisselâmın Peygamberliği Ve Bazı Faziletleri: Başa
Dön
Eyyûb Aleyhisselâm; İbrahim,
İsmail, İshak, Yâkub, Esbat ve İsâ Aleyhisselâm-lar gibi, İlâhî Vahy’e mazhar
olmuş[26], Yüce
Allah tarafından seçilip ona da, Peygamberlik verilmişti. [27]
Kendisine Peygamberlik verilişi,
Yâkub Aleyhisselâmın zamanında idi. [28] Eyyûb
Aleyhisselâmın dini, İbrahim Aleyhisselâmın Tevhid dini idi. [29]
Eyyûb Aleyhisselâmın Şerîatı: Yüce
Allanın Birliğine iman ve insanlar arasını düzeltmekti. [30]
Dâvud Aleyhisselâma göre: Eyyûb
Aleyhisselâm: insanların, en halîm ve uslusu, insanların, en sabırlısı ve
öfkelerini, en çok yeneni idi. [31]
Eyyûb Aleyhisselâm; yoksullar,
züğürtler için, çok merhametli idi.
Yetimlere, dullara bakar,
konukları, ağırlar, bunları da, Allah’ın, kendisine vermiş olduğu nimetlerin
şükrânesi olarak yapardı. [32]
Eyyûb Aleyhisselâm, konuksuz,
gecelemez, yoksul bulundurmadıkça, yemek yemez[33],
açların karınlarını doyurmadıkça, kendi karnını doyurmaz, çıplakları,
giydirmedikçe, kendisi, giyinmezdi. [34]
Dulları, giydirir, kuşatırdı. [35]
Eyyûb Aleyhisselâmın İbtilâya[36] Uğrayışı: Başa
Dön
Eyyûb Aleyhisselâmın ibtilâya
uğramasına türlü sebepler gösterilir.
Bu cümleden olmak üzere: Beseniye
halkı, zorbalardan bir zorba olan ve halka zulmeden krallarının huzuruna varıp
onunla konuştukları ve kendisine, ağır sözler söyledikleri halde, Eyyûb
Aleyhisselâmın -ekinleri, hakkında- ondan çekinerek, konuşmasında yumuşak
davrandığı, Mârufu, emretmediği, işlediği zulüm hakkında, zâlimi, uyarmadığı
rivayet edilir. [37]
Şam toprağında kuraklık, kıtlık
olup ta, Mısır Kralı Firavun: “Bize gel! Bizim yanımızda, senin için,
bolluk, genişlik vardır!” diye yazı gönderince, Eyyûb Aleyhisselâm; çoluk
çocukları, atları, küçük büyük baş hayvanları ile birlikte kalkıp Mısır’a
gider. [38]
Firavun, onlara, yiyecekler,
elbiseler[39] ve
yerler ayırıp verir. [40]
Eyyûb Aleyhisselâm, Firavun’un
yanında bulunduğu sırada, Şuayb Aleyhisselâm gelip içeri girer ve:
“Ey Firavun! Gök halkı, yer
halkı, denizler ve dağlar halkı, kızınca, Allah’ın da, gazaba geleceğinden
korkmaz mısın?” der.
Eyyûb Aleyhisselâm ise, susar,
konuşmaz. [41]
Eyyûb ve Şuayb Aleyhisselâmlar,
Firavun’un yanından çıkınca, Yüce Allah, Eyyûb Âleyhisselâma:
“Ey Eyyûb! Sen, Firavun’un
ülkesine gittiğin için, sustun[42]
İbtilâ’ya hazırlan!” diye Vahy
eder.
Eyyûb Aleyhisselâm:
“Ben, yetim’in geçimini,
üzerime almadım mı?
Garîb’i, barındırmadım mı?
Ac’ı, doyurmadım mı?
Dul’a, yardımcı olmağa çalışmadım
mı?” der.
O sırada; içinden, on binlerce
yıldırımlar, korkunç gök gürlemeleri duyulan bir bulut geçer ve bulutun
içinden:
“Ey Eyyûb! Bunu, sana yaptıran
kim’di?” denilir.
Eyyûb Aleyhisselâm; hemen, bir avuç
toprak alıp başının üzerine koyarak:
“Sen’din yâ Rab!” der.
Yüce Allah, ona:
“İbtilâya hazırlan!” diye
Vahy eder. [43]
Bunun üzerine, Eyyûb Aleyhisselâmın
bütün serveti yok olur. [44]
Üzerlerine, ev yıkılıp bütün
oğulları, ölür! [45]
Fakat, o, bunlara rağmen, hep Yüce
Allah’a hamd’ü senada bulunmaktan, ibâdete devamdan, verdiğine şükür, uğradığı
ibtilâya sabredip katlanmaktan ay-rılmaz. [46]
“Zâten, onlar, Allah’a âitt.
Onları, bize emânet olarak vermişti. Onları, ister bırakır, ister geri alır! [47]
Ben, annemin karnından çıplak
olarak çıktım ve çıplak olarak toprağa, kabre döneceğim. Çıplak olarak ta,
Rabb’ime haşrolunacağım!” deyip Allah’a hamd etmeğe devam eder. [48]
Eyyûb Aleyhisselâm, aynı zamanda
hastalanır da. [49]
İlk defa olarak Çiçek[50]
veya Cüzzam hastalığına tutulur. [51]
Yemeği, ancak, iki elini birleştirerek
tutup ağzına güçlükle götürür.
Dili, şişer, ağzını, doldurur.
Yemeği, ağzına güçlükle sokar.
Barsakları, vazifesini yapmaz olur.
Yediği şey, karnına girdiği gibi,
çıkar, vücuduna yararlı olmaz.
Ayaklarında güç kalmaz, onları,
taşıyamaz hale gelir. [52]
Vaktiyle, kendilerini, ev halkı
gibi geçindirdiği kimselere avuç açar olur.
Onlar, bir tek lokma verirler, onu
da, başına kakarlar, kendisini, kınar ve ayıplarlar.
Bütün oğulları ölüp elinden
tutacak, yardım edecek kimsesi kalmaz.
Ailesi, ona, küser.
Akrabaları, dostları da,
kendisinden yüz çevirir, ilgilerini keser.
Tanıdıkları, kendisini, tanımaz
olur.
Bütün hakları, inkâr edilir.
Yaptığı iyilikler, unutulur.
Seslenişine, ses verilmez, aldırış
edilmez olur. [53]
Köy halkı, kendisini, köy dışındaki
çöplüğe sürüp çıkarır. [54]
Üzerine gerilen bir gölgelikte
barınmağa başlar. [55]
Yanına, zevcesinden başka pek
uğrayan olmaz. Hacetini, yalnız zevcesi, gidip gelip görür.
Eyyûb Aleyhisselâm, uğradıkları
ibtilânın kaldırılması için de, yıllarca, dua etmez.[56]
Zevcesi Leyya hatun, bir gün:
“Sen, duası, makbul bir
Zat’sın. Sana, şifâ vermesi için, Allah’a dua etsen a!” demişti.
Eyyûb Aleyhisselâm:
“Biz, yetmiş yıl nimetler
içinde yaşadık.
Bırak ta, yetmiş yıl da, ibtilâ
içinde bulunalım!” dedi. [57]
Eyyûb Aleyhisselâm; kaybettikleri
servet, evlad ve sıhhate ağlayan zevcesine:
“Onları, bize kim ihsan
etti?” diye sordu.
Zevcesi:
“Allah ihsan etti.” dedi.
Eyyûb Aleyhisselâm:
“Onlardan, kaç yıl
yararlandık?” diye sordu.
Zevcesi:
“Seksen yıl!” dedi.
Eyyûb Aleyhisselâm:
“Allah, bizi, onların ibtilâsı
ile kaç yıldan beri mübtelâ kılıyor?” diye sordu.
Zevcesi:
“Yedi yıldan beri!” dedi.
Eyyûb Aleyhisselâm:
“Yazıklar olsun sana! Vallahi,
sen, Rabb’ine karşı, ne adaletli, ne de, insaflı davrandın!
Geçim bolluğu ve rahatlık içinde
bulunduğumuz gibi, Rabb’imizin, bizi uğrattığı şu ibtilâya da, seksen yıl
katlanmamız gerekmez mi?” dedi. [58]
Eyyûb Aleyhisselâmın İbtilâsı Şiddetlenince Yüce Allah’a
Hamd’ü Senası: Başa Dön
Eyyûb Aleyhisselâmın ibtilâsı
şiddetlendiği zaman, Yüce Allah’a şöyle hamd’ü senada bulunduğu rivayet edilir:
“Hamd, Rabb’ül’ âlemîn olan
Allah’a mahsustur.
Ben, Rabb’im olan Sana hamd ederim
ki: Sen, bana ihsanda bulundun: bana, mal ve evlad verdin.
Kalbimde, bunların girmediği bir
bölüm kalmadı.
Sonra, hepsini, benden geri aldın, kalbim,
onlardan boşaldı.
Artık, benim aramla Senin arana,
bir şey girer değildir! [59]
“Ey Rabb’im! Bundan önce,
beni, gündüzleri, mal sevgisi, telâşı, oyalıyordu.
Geceleri de, beni -kendilerine olan
şefkatimden dolayı- evlad sevgisi, oyalıyordu.
Ne mutlu ki: şu anda, onlardan
boşalmışım!
Gözümü, kulağımı, gecemi,
gündüzümü, Senin zikr’in, şükr’ün, takdis ve Teh-lil’in ile geçiriyorum!” [60]
Eyyûb Aleyhisselâmı Üzen Konuşmalar: Başa
Dön
Eyyûb Aleyhisselâmın ibtilâsı, on
sekiz yıl sürdü. Yakın, uzak, herkes, ondan ayrıldı.
Ancak, din kardeşlerinden özelliği
bulunan ikisi, sabah, akşam, onun yanına uğrarlardı.
Onlardan biri, o birine:
“Vallahi, Eyyûb, her halde,
âlemlerden hiç bir kimsenin işlemediği bir günah işlemiş olmalı!” dedi.
Arkadaşı:
“Ne demek bu?” diye
sordu.
“Kendisi, on sekiz yıldan beri
ibtilâ içindedir de, Allah, ona acımıyor ve kendisinden bu ibtilâyı
kaldırmıyor!” dedi.
Onlar, yine, bir gün, Eyyûb
Aleyhisselâmın yanına gittiler. Kendisini, ibtilâ içinde bulunca:
“Allah, Eyyûb’da, bir hayır
olduğunu, bilseydi, bu ibtilâ, ona, erişmezdi!” dediler.
Evvûb Aleyhisselâm, bunu, işittiği
zaman; kendisinin, bundan daha ağırına giden bir şey olmadı! [61]
Eyyûb Aleyhisselâm:
“Ey Allah’ım! Sen, benim, bir
ac’ın yerini bildiğim halde, hiç bir gece, tok olarak gecelemediğimi,
biliyorsan -ki, biliyorsun- beni, doğrula!” diye yalvardı.
Allah tarafından doğrulandı!
Doğrulandığını, onlar da, işittiler. Eyyûb Aleyhisselâm:
“Ey Allah’ım! Sen, benim, bir
çıplağın yerini bildiğim halde, üzerime, asla gömlek giyinmediğimi, biliyorsan
-ki biliyorsun- beni, doğrula!” diye yalvardı.
Allah tarafından doğrulandı!
Doğrulandığını, onlar da, işittiler.’[62]
Eyyûb Aleyhisselâma iman edip
ibtilâya uğraması üzerine, kendisinden yüz çeviren, dinini bırakanlardan üç
kişi daha vardı([63] ki,
onlardan birisi Yemenli, ikisi de, Beseniye köyü halkındandı. [64]
Bunlar, birgün Eyyûb Aleyhisselâmın
yanına gittiler, onu, suçladılar, ağ-lattılar.
[65]
“İşleyip azabını çektiğin
günahından dolayı, Allah’a tevbe et! [66]
Sen, öyle bir günah işlemişsin ki,
o günahı, hiç bir kimse işlememiştir!
Bunun için, senin üzerinden azab
kaldırılmayor!” dediler, ona, çatmalarını, kınamalarını uzatıp durdular. [67]
O sırada, orada bulunan[68]‘
ve Eyyûb Aleyhisselâma iman ve onun Peygamberliğini tasdik etmiş olan[69]
ve arada sırada, söze katılıp onlara cevaplar veren[70]
bir genç:
“Siz ey olgunluk yaşındaki
kişiler! Hep konuştunuz ve konuşmağa da yaşınız bakımından daha lâyık
bulunuyorsunuz.
Fakat, siz, söylediğinizden daha
güzel olan bir sözü,
Siz, ileri sürdüğünüz görüşten,
daha yerinde olan bir görüşü,
Siz, dile getirdiğiniz işten, daha
güzel bir işi… terk ettiniz!… Geri bıraktınız!
Eyyûb’un, sizin üzerinizde bir
hakkı bulunmaktadır ve kendisinin şahsiyeti, sizin tavsif ettiğinizin çok
üstündedir! [71]
Ey olgunluk yaşındaki kişiler! [72]
Siz, kimin hakkını, eksilttiğinizi,
kimin hürmetini yırttığınızı, hangi Zâtı ayıpladı-ğınızı[73],
suçladığınızı[74]
biliyormusunuz?
Eyyûb’un; Allah’ın Peygamberi ve bu
gününüzde halkın en hayırlısı, en üstünü ve en seçkini olduğunu
bilmiyormusunuz ki: Allah, size, bildirmedimi ki, bir şeye, Allah, kızdığı
zaman, onun kullarına vermiş olduğu kerametlerden bir kerameti, çeker,
koparır?
Siz, Eyyûb ile uzun müddet
yaptığınız sohbet ve arkadaşlık sırasında, kendisinin, hak ve gerçekten gayrı
bir şey yapmadığını bilmiyormusunuz?!
Sizin yanınızda onun sırtına
yüklenmiş olan ibtilâ, sizlere yüklenmiş olsaydı, haliniz nice olurdu?
Şunu, iyi biliniz ki: Yüce Allah,
Peygamberlere, Sıddîklere, Şehidlere ve Sâlih-lere ibtilâ verir.
Allah’ın, bunlara verdiği ibtilâ,
onlara gazab veya hakaret ettiğini değil, fakat, bunun, kendilerine bir keramet
ve bir hayır olarak verildiğini gösterir. [75]
Eyyûb, Allah tarafından bu duruma
düşmeden, sıhhatli halinde iken, siz, ona kardeş olmuş değil miydiniz?
Hikmet Ehli’nin; ibtilâ sırasında
tasalı ve üzüntülü olan kardeşini, ne bilmeden kınaması, ne de, ihtilasından
dolayı ayıplaması, kusurlaması iyi olmaz.
Fakat, onun, ona acıması, onunla
birlikte ağlaması, onun için Allâh’dan mağfiret dilemesi, üzüntüsüne üzülmesi
ve ona, işi üzerinde delil olması yakışır!
Bunları, bilmeyen kişi, hakîm ve
aklı başında değildir. [76]
Allah! Allah! Ey olgunluk yaşındaki kişiler! Allah’ın azamet ve Celâlini
düşününüz!
Dillerinizi, kesen, kalblerinizi,
parçalayan’[77],
delillerinizi, kesip atan[78] şeyi,
ölümü, anmanız gerekmez mi?
Âciz ve dilsiz olmadıkları halde,
rastgele konuşmaktan korkarak Allah için, susan kullar bulunduğunu
bilmiyormusunuz?
Oysa ki, onlar, Allâhı’ ve Allah’ın
âyetlerini bilen ve dile getiren ilim, akıl ve fasâhat sahibi kişilerdi.
Fakat, onlar, Yüce Allah’ın azameti
anıldığı zaman, kalbleri burkulur, dilleri, tutulur, Allah’ın azamet ve
heybetinden korkarak akılları, başlarından gider, kendilerine geldikleri
zaman, pâk amellerle Yüce Allah’a doğru yarışırlar.
Onlar; iyi ve Salih kişiler
oldukları halde, kendilerini, zâlimlerle bir sayarlar.
Onlar; akıllı ve Allâh’dan korkan
kişiler oldukları halde, kendilerini, kusurlu kişilerle bir tutarlar…”
der. [79]
Eyyûb Aleyhisselâm, onun, bu
sözlerini dinleyince[80]‘:
“Yüce Allah, hikmeti, küçüklerin, büyüklerin kalbine rahmetle eker.
Hikmet, ne zaman, kalb de biterse, Yüce Allah, onu, dilde açığa vurur. Hikmet,
yaştan, saç ağarmasından veya uzun tecrübeden oluşmaz.
Yüce Allah, kulunu, genç yaşında
hikmet sahibi yaptığı zaman, onun makamı, hikmet sahipleri katında aşağı
düşmez. [81]
Onlar, üzerlerinde Yüce Allanın
keramet nûr’unu, görürler!” dedikten sonra, öteki kişilere dönüp[82]:
“Siz, çarçabuk kızmış olarak
bana geldiniz. [83]
Siz, korkutulmadan önce, korktunuz!
Siz, dövülmeden önce, ağladınız!
Ben, size:
(Mallarınızdan, benim için, Sadaka
veriniz.
Belki, Allah, beni, bu ibtilâdan
kurtarır.)
Veya:
(Benim için, bir kurban, kurban
ediniz.
Belki, Allah, kabul eder ve benden
razı olur.) deseydim, acaba nasıl davranırdınız?
Hiç şüphesiz, siz, kendinizi
beğenmektesiniz.
Siz, ihsanlarınızla, afiyete nail
olduğunuzu, izzet bulduğunuzu sanıyorsunuz.
Siz, kendi aranızla Rabb’inizin
arasında olan şeylere baksaydınız, sonra da, sadaka verecek olsaydınız, bir çok
ayıplarınızı, Yüce Allah’ın size giydirmiş olduğu afiyet elbisesiyle örtmüş bulurdunuz!
Vaktiyle, içlerinde bulunduğum dost
kişiler, benim sözlerimi dinlerler, bana, saygı gösterirlerdi.
Düşmanımdan bile, insafa gelen,
hakkımı tanıyan, olurdu.
Bugün, sabaha çıktığımda, artık,
benim için, sizinle, ne görüşme, ne de, konuşma vardır!
Siz, bana, üzerimdeki ibtilâmdan
daha ağır ve şiddetli gelmektesiniz!” dedi ve onlardan yüz çevirdi. [84]
Eyyûb Aleyhisselâma:
“Ey Allah’ın Peygamberi!
Senin, en ağırına giden belâ, hangisidir?” diye sorulunca:
“Düşmanların
şamatasıdır!” demiştir. [85]
Eyyûb Aleyhisselâmın Zevcesini Yanından Uzaklaştırışı: Başa
Dön
Eyyûb Aleyhisselâmın zevcesi Leyya
Hatun’un rastlayıp:
“Şu hastayı, tedâvîeder
misin?” diye sorduğu bir adamın, kendisine, secde edildiği[86]
ve:
“Bana, sen, şifâ verdin!”
denildiği’[87]‘takdirde,
hem bütün kaybettikleri şeyleri geri çevireceğini, hem de, kocasının
hastalığını iyileştireceğini söylediğini haber verdiği zaman, Eyyûb
Aleyhisselâm:
“Sen, onun, şeytan olduğunu,
daha öğrenemedin mi?[88] O
Allah düşmanı, seni, dininden döndürmek istemiş!’[89]
Yazıklar olsun sana! Sen, onun sözüne nasıl kulak astın?!
Vallahi, Allah, bana şifâ verecek
olursa[90],
iyileşecek olursam, sana, yüz sopa vuracağım!” dedi,’[91]
ve kendisini, yanından uzaklaştırdı:
“Senin, yemeğin, suyun, bana
haram olsun! Senin getireceğin şeylerden hiç birini tatmayacağım! Yanımdan,
hemen uzaklaş! Artık, seni, görmeyeyim!” dedi.
Bunun üzerine, Leyya hatun, Eyyûb
Aleyhisselâmın yanından ayrılıp köye gitti. [92]
Eyyûb Aleyhisselâmın Allâha Münâcâtı Ve İbtilâsının
Kaldırılışı: Başa Dön
Eyyûb Aleyhisselâm; din kardeşlerinden
iki kişinin, kendisini, son derecede üzen konuşmalarını işittiği[93],
kızıp zevcesini kovduğu, yanında ne bir yiyecek,
ne bir içecek, ne de, kendisine
bakacak bir arkadaş bulunmadığını gördüğü za-man[94],
secdeye kapandı, [95] ve:
“Ey Allah’ım! Sen, benim üzerimdeki
ibtilâyı kaldırıncaya kadar, başımı, secdeden kaldırmayacağım! [96]
Hakîkat, bana (bu) derd (gelip)
çattı. Sen, Esirgeyicilerin, Esirgeyicisisin! [97]
Hakîkat, şeytan, beni, yorgunluğa
(meşakkata) ve azaba (hastalığa) uğrattı!” diye seslenerek halini arz ve
ihtilasını kaldırmasını Rabb’inden niyaz etti.
[98]
Yüce Allah, onu, (onun duasını)
kabul buy urdu. [99]
“Başını, kaldır! Senin duanı,
kabul ettim! [100]
Ey Eyyûb! Senin hakkındaki’[101]
hükmüm, yerine geldi.
Rahmetim, gazabımı, geçti. [102]
Seni, yarlıgadım. [103]
Senden sonra, ibtilâya uğrayacak ve
sabredecek kimseler için, bir mucize ve ibret olsun diye ev halkını ve malını
ve onlarla birlikte bir mislini daha sana geri verdim! [104]
“Ayağınla, vur (yer’e)[105]
İşte, hem yıkanılacak, hem içilecek
soğuk (bir su! buyurdu).’[106]
“Onun içinde şifâ
vardır.” [107]
Yüce Allah; Eyyûb Aleyhisselâmdan,
böylece, o zararı gidermiş[108],
Allah tarafından bir rahmef[109],
ibâdet edenler için bir hâtıra[110],
temiz akıl sahipleri için de, bir ibret[111]
olmak üzere, hem ailesini, hem onlarla birlikte bir mislini daha ona bağışlamış[112],
Eyyûb Aleyhisselâm, en ağır ibtilâlara katlanmakta mesel ve dillere destan
olmuştur. [113]
Eyyûb Aleyhisselâm; yer’e ayağıyla
vurunca, yerden bir su kaynayıp akmağa başladı.
Onunla, yıkandı.
Vücudunun dışındaki hastalık ve
rahatsızlıklardan hiç bir şey kalmadı. [114]
Eyyûb Aleyhisselâm, kırk arşın
kadar yürüdükten sonra[115],
ayağını, tekrar yere vurdu.
Yerden, diğer bir su daha kaynayıp
akmağa başladı.
Eyyûb Aleyhisselâm, o sudan da,
içti. [116]
Karnından, dışarı çıkmadık hastalık
kalmadı.
Sıhhatli, sapa sağlam olarak ayağa
kalktı.’[117]
Yüce Allah, ondan, bütün derdleri
ve elemleri giderdi. [118]
Gençliğini ve güzelliğini, ona,
geri çevirdi.’[119]
Kendisi, önce olduğundan daha
güzel, daha üstün oldu.’[120]
Kendisine, Allah tarafından, altlı
üstlü iki parça kıymetli bir elbise de, giydirildi.
Eyyûb Aleyhisselâm; ne tarafa
baksa, orada, kendisine aid ev halkından veya malından olup ta, Allah
tarafından katlanmış olarak kendisi için hazırlanmış bulunduğunu görmediği bir
şey yoktu!
Hattâ, kendisinin, içinde yıkandığı
zikredilen suya varıncaya kadar hepsini, yanında hâzır buldu!
Yüksekçe bir yere çıkıp oturdu. [121]
Leyya Hatunun Telaşlanışı Ve Eyyûb Aleyhisselâmın Yanına
Koşusu : Başa Dön
Eyyûb Aleyhisselâmın zevcesi Leyya
hatun ise, kendi kendine:
“O, kendisine yiyecek
yedirmekten, beni, ne diye men ve tard etti ?!
[122]
Ben, onu, ne diye bıraktım ki? [123]
Kendisinin yanında bir kimse de,
yok! [124]
Ya o, açlıktan[125],
susuzluktan’[126]
ölürse, ya onu, yırtıcı hayvanlar, yerse’[127],
helak ederse, ben, ne yaparım?
Ben, onun (söylediğine bakmayıp)
muhakkak, yanına döneceğim!” dedi. [128]
Döndü.’[129]
Onu; ne çöplükteki gölgelikte
bulabildi, ne de, söylemiş olduğu hallerden her hangi birinin başına geldiğini
görebildi.
İşler, tamamıyla değişmişti. [130]
Leyya hatun, böyle, Eyyûb
Aleyhisselâmı, yattığı yerde arayıp bulamayınca, aklı, başından gitti. [131]
Gölgeliğin çevresini dönüp
dolaşıyor ve ağlıyordu.
Ötede, gıcır gıcır elbiseli bir
zâtın oturduğunu görünce, yanına gidip Eyyûb Aleyhisselâmı, ona sormaktan
çekindi.
Bunun üzerine, Eyyûb Aleyhisselâm,
onu, yumuşak bir sesle yanına çağırarak, kendisine:
“Ey Allah’ın kulu kadın! Ne
istiyorsun?” diye sordu. Leyya hatun, ağlayarak:
“Şu çöplükteki gölgeliğe
bırakılmış olan mübtelâ Zâtı görmek istiyorum! Kendisi, helak mı oldu?
Kendisine, ne yapıldı? bilmiyorum. Onu, köpekler veya kurtlar, yemiş olabilir.’[132]
Ey Allah’ın kulu!’[133]
Allah, sende olanı, mübarek kılsın! [134]‘
Sen, şurada bulunan’[135],
Allah’ın Peygamberi olan[136]‘ o
mübtelâ Zâtı’[137], gördün
mü? [138]
Onun hakkında, sende bir bilgi var
mı?” diye sordu. [139]
Eyyûb Aleyhisselâm:
“O, senin neyin olur?”
dedi.
Leyya hatun, ağladı ve ağlayarak:
“O, benim kocamdı.
Sen, onu, gördün mü? Kendisi,
şurada bulunuyordu” dedi.[140]
Eyyûb Aleyhisselâm:
“Sen, onu görsen, tanır
mısın?” diye sordu. [141]
Leyya hatun:
“Evet!< [142]
Ben, onu, nasıl tanımam?’[143]
Onu, tanımaz olur muyum?’[144]
Görüp durduğum bir kişi, bana hiç
gizli olur mu?” dedikten sonra, ona, korka korka baktı. Sonra da[145]:
“Vallahi, sıhhatli olduğu
zaman, ona, şu halinle, senin kadar benzeyen bir kimse görmedim! [146]
Sıhhatli olduğu zaman, Allah’ın
kullarından, sana, en çok benzeyeni o, olurdu!” dedi. [147]
Eyyûb Aleyhisselâm:
“İşte, ben, o’yum! [148]
Allah, sana rahmet etsin! Ben, Eyyûb’um!” dedi. [149]
Leyya hatun:
“Allâh’dan kork! Benimle alay
etme! [150]
Ey Allah’ın kulu! Sen, benimle alay
mı ediyorsun?” dedi.
Eyyûb Aleyhisselâm:
“Allah, sana rahmat etsin?
Ben, Eyyûb’um!
Allah, bana, cesedimi iade
etti!” dedi[151] ve
gülümsedi.
Gülünce, Leyya hatun, onu, tanıdı
ve onun boynuna sarıldı. [152]
Kucaklaştılar.’[153]
Yüce Allah’ın, Leyya hatunu da,
gençleştirdiği ve ondan, on altı oğul dünyaya geldiği de, rivayet edilir. [154]
Buluttan Altın Çekirgelerin Yağışı: Başa
Dön
Yüce Allah, Eyyûb Aleyhisselâma bir
Melek indirdi. Melek:
“Ey Eyyûb! Belâya karşı
sabrından dolayı, Allah, sana selâm söylüyor.
Harman yerine kadar git!”
dedi. [155]
Eyyûb Aleyhisselâm, oraya gitti. [156]
Yüce Allah, oraya[157],
kızıl[158] bir
bulut gönderdi.
O buluttan, üzerlerine, altından
çekirgeler, dökülmeğe, yağmaya başladı. [159]
Melek, Eyyûb Aleyhisselâmın yanında
dikilip duruyordu. [160]
Eyyûb Aleyhisselâmın, Harman dışına
çıkan altun çekirgeleri de, harmana sokmak için tâkib ettiğini görünce:
“Ey Eyyûb! Harmanın içine
girenlere doymadın mı ki, dışarıda kalanları da, tâkib ediyorsun?!” dedi.
Eyyûb Aleyhisselâm:
“Bu çekirgeler, benim
Rabb’imin bereketlerindendir. Ben, ona, doyar değilim!” dedi. [161]
Peygamberimiz Aleyhisselâm’dan
rivayet edilen bir Hadîs-i şerife göre de:
Eyyûb Aleyhisselâm, suda yıkandığı
sırada, üzerine, altından bir sürü çekirge düşmüş, Eyyûb Aleyhisselâm da,
onları, elbisesine doldurmuştu.
Bunun üzerine, Yüce Allah:
“Ey Eyyûb! Ben, seni,
-gördüğün üzere- zengin kılmadım mı?” diye nida buyurunca, Eyyûb
Aleyhisselâm:
“Evet! Yâ Rab! Zengin kıldın!
Fakat; Senin fazl’u bereketinden,
müstağni bulunmak, benim için, mümkün değildir!” dedi. [162]
Eyyûb Aleyhisselâmın Zevcesi Hakkındaki Yeminini Yerine
Getirişi: Başa Dön
Yüce Allah, Eyyûb Aleyhisselâma,
zevcesi hakkında yapmış olduğu yeminini yerine getirmesini şöyle emretti:
(Ona):
“Eline, bir demet sap al da,
onunla (zevcene) vur! Yemininde durmamazlık etme! (dedik).
Biz, onu, hakîkaten sabırlı bulduk.
O, ne güzel kuldu!
O, dâima (Allâha) dönen (bir Zat)
idi. [163]
Eyyûb Aleyhisselâmın Vefatı Ve Yaşı: Başa
Dön
Eyyûb Aleyhisselâm; ibtilâdan
kurtulduktan sonra, yetmiş yıl daha, İbrahim Aley-hisselâmın Hanîf olan Tevhid
dini üzere yaşayıp vefat etti.
İbrahim Aleyhisselâmın Tevhid
dinini, Eyyûb Aleyhisselâmdan sonra değiş-tirdiler. [164]
Eyyûb Aleyhisselâmın, vefat ettiği
zaman, doksan üç yaşında bulunduğu’[165]
bildirilmekte ise de; kendilerinin, karı koca olarak, yetmiş[166]
veya seksen yıl’[167],
nimet bolluğu içinde ibtilâsız yaşadıklarını[168],
ibtilâya uğradıklarının yedinci yılında ifâde ettikleri[169]‘,
ve ibtilânın on sekiz yıl sürdüğü’[170]‘,
Eyyûb Aleyhisselâmın da, ibtilâdan kurtulduktan sonra yetmiş yıl daha yaşadığı[171]‘,
gözönünde tutulacak olursa, yaşının, doksan üç değil, hattâ, yüzelliden de,
bir hayli yukarılarda bulunduğunu kabul etmek gerekir.
Nitekim, yaşının, iki yüz’[172],
ikiyüz on yıl olduğu da, söylenmiştir.’[173]
Eyyûb Aleyhisselâmın kabri, Beseniye’de bulunmaktadır. [174]
Ona ve gönderilen bütün peygamberlere selâm olsun![175]
[1] ibn.Kuteybe-Maarif s.19, Taberî-Tarih c.1 ,s.165,
Mes’ûdî-Murucuzzeheb c.1 ,s.48, Hâkim-Müstedrek c.2,s.581, Ebülferec
İbn.CevzT-Tabsıra c.1,s.191, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.128.
[2] İbn.Kuteybe-Maarif s.19, Taberî-Tarih c.1,s.165.
[3] Taberî-Tarih c.1,s.165.
[4] Hâkim-Müstedrek c.1,s.581, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra
c.1,s.191.
[5] Mes’ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48, Ebülfida-Elbidaye
vennihaye c.1,s.220.
[6] Taberî-Tarih c.1,s. 165, Mes’ûdî-Murucuzzeheb
c.1,s.48, Hâkim-Müstedrek c.2,s.581, Sâlebî-Arais s. 153, Ebülferec-Tabsıra
c.1,s.191, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.128, Muhyiddin b.Arabî-Muhadaratülebrar
c.1,s.128, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.22O.
[7] İbn.Kuteybe-Maarif s.20, Taberî-Tarih c.1,s.165,
İbn.Asakir-Tarih c.3,s.191, Ebülferec-Tabsıra c.1,s.191, Ebülfida-Elbidaye
vennihaye c.1 ,s.220-221.
[8] ibn.Kuteybe-Maarif s.20, Taberî-Tarih c.1,s.165,
İbn.Asakir-Tarih c.3,s.193, Ebülferec-Tabsıra c.1,s.191, Ebülfida-Elbidaye
vennihaye c1,s.220-221.
[9] İbn.Kuteybe-Maarif s.20, Mes’ûdî-Murucuzzeheb
c.1,s.48, Ebülferec-Tabsıra c.1,s.191.
[10] İbn.Kuteybe-Maarif s 20, Mes’ûdî-Murucuzzeheb
c.1,s.48, Ebülferec-Tabsıra c.1,s.191.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/305.
[11] Hâkim-Müstedrek c.2,s.581, Sâlebî-Arais s. 153.
[12] Sâlebî-Arais s.153.
[13] Hâkim-Müstedrek c.2,s.581.
[14] Sâlebî-Arais s.153.
[15] Hâkim-Müstedrek c.2,s.581, Sâlebî-Arais s.153.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/305.
[16] Mes’ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48.
[17] İbn.Kuteybe-Maarif s.20, Taberî-Tarih c.1,s.166,
Mesûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48, Ibn.Asakır-Tarıh c.3,s.194.
[18] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.153.
[19] Sâlebî-Arais s.153.
[20] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.153,
Ibn.Esîr-Kâmıl c.1,s.128.
[21] Sâlebî-Arais s.153, ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.194.
[22] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.153.
[23] Taberî-Tarih c.1,s.166, Salebî-Arais s.153,
İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.128.
[24] Taberî-Tefsir c.17,s.65, Sâlebî-Arais s.153
[25]İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.198, Ebülferec ibn.Cevzî-Tabsıra
c.1,s,191
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları: 1/306.
[26] Nisa: 163.
[27] Taberî-Tefsir c.17,s.65.
[28] İbn.Kuteybe-Maarif s.20, Yâkubî-Tarih c.1,s.32,
Taberî-Tarih c.1,s.167, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.195, Munyıddın
b.Arabî-Muhâdaratülebrar c.1,s.128.
[29] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.2O1, Ebülfida-Elbidaye
vennihaye c.1,s.224.
[30] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54, ibn.Asâkir-Tarih
c.3,s,194, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.128.
[31] ibn Ebî Şeybe-Musannef C.13.S.201, Ahmed
b.Hanbel-Ezzühd s.106, Hakimüttirmizi-Nevâdirül’usûl s.224
[32] Taberî-Tefsir c.17,s.65, Sâlebî-Arais s.153,
Fahrurrazî-Tefsir c.22,s.2O3.
[33] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54.
[34] ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.194.
[35] Taberî-Tefsir c.17,s.65, Hâkim-Müstedrek c.2,s.581.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/306-307.
[36] ibtilâmn en şiddetlisi Peygamberlere, Peygamberlerden
sonra, dindarlık derecelerine göre kullara gelir ve onları, yeryüzünde
günahsız dolaşır hale getirir. (ibn.Sa’d-Tabakat c.2,s.2O9, Ahmed
b.Hanbel-Müsned d ,s.18O, Tirmizî-Sünen c.4,s.601-602, İbn.Mâce-Sünen
c.2,s.1334) Peygamberlere gelen ibtilâ, onların derecelerini kat kat yükseltmek
için gelir.
Kendileri, ibtilâ ile karşılaşmaktan, son derece sevinç duyarlar.
(ibn.Sa’d-Tabakat c.2,s.2O8, A.b.Hanbel-Müsned c.3,s.94, ibn.Mace-Sünen
c.2,s.1335).
[37] jbn.Asâkir-Tarih c.3,s.194,195.
[38] jbn.Asâkir-Tarih C.3.S.194, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.129.
[39] ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.194.
[40] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s,129.
[41] ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.195, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.129.
[42] ibn.Asâkir-Tarih c.3,s,194.
[43] Ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.195, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.129-130.
[44] Taberî-Tarih c.1,s.166, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.128.
[45] Taberî-Tefsir c.17,s.69, Beyzâvî-Tefsir c.2,s.79.
[46] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.155,
ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.128.
[47] Sâlebî-Arais s. 154.
[48] Taberî-Tefsir c.17,s.58, Sâlebî-Arais s.154.
[49] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.156,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.129.
[50] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.199, Ebülferec
ibn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.192.
[51] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s,129, Ebülfida-Tefsir c.3,s.188
[52] Taberî-Tefsir c.17,s.6O, Sâlebî-Arais s.157.
[53] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.157,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.134.
[54] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.156,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.129, Fahrurrazi-Tefsir c.22,s.2O5.
[55] Taberî-Tefsir c.17,s.59, Sâlebî-Arais s.156, Ebülferec
İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.192.
[56] Taberî-Tarih c.1,s.166, İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.196,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.129.
[57] İbn.Asâkir-Tarih C.3.S.196.
[58] Taberî-Tefsir c.17,s.7O, Sâlebî-Arais s. 161.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları: 1/307-310.
[59] Sâlebî-Arais s.160, İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.195,
Ebülfida-Tefsir c.3,s.188.
[60] Taberî-Tefsir c.17,s.69-70.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/310.
[61] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54 Taberî-Tefsir c.23,
s.167, Hâkim-Müstedrek c.2,s.581, Sâlebî-Arais s.163, İbn.Asâkir-Tarih
c.3s.199-200, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.192-193, Fahrurrazi-Tefsir
c.22,s.205-206, Ebülfida-Elbidayevennihayec.1,s.223, Heysemî-Mecmauzzevaid
c.8,s.2O8, Ibn.Hacer-Metalibül’âliye c.3,s.272.
[62] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54.
[63] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.156.
[64] Taberi-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.153.
[65] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.156.
[66] Sâlebî-Arais s.156.
[67] İbn.Esîr-Kâmil c.1.s.132.
[68] Taberî-Tefsir c.17,s.67, Sâlebî-Arais s.156,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.132.
[69] Taberî-Tefsir C.17.S.67, Sâlebî-Arais s.156.
[70] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s,132.
[71] Taberî-Tefsir c.17,s.67, Sâlebî-Arais s.156,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.132.
[72] Sâlebî-Arais s.156.
[73] Taberî-Tefsir c.17,.67, Sâlebî-Arais s.156,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.132.
[74] Sâlebî-Arais s.156.
[75] Taberî-Tefsir c.17,s.67, Sâlebî-Arais s.156,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.132.
[76] Sâlebî-Arais s.156.
[77] Taberî-Tefsir c.17,s.67-68, Sâlebî-Arais s.156,
Ibn.Esîr-Kâmıl c.1,s.132.
[78] İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.132.
[79] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.156-157,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.132-133.
[80] İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.133 .
[81] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Salebi-Araıs s.157,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.133.
[82] Sâlebi-Arais s.157, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.133.
[83] Sâlebî-Arais s.157.
[84] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.157, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.133-134.
[85] Deylemî-Elfirdevs c.1,s.224.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/310-314.
[86] Taberî-Tefsir c.17,s.66-67, Sâlebî-Arais s.162,
İbn.Asakir-Tarih c.3,s.197, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.13O.
[87] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.197, Ebülferec
İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.194 .
[88] İbn.Asâkir-Tarih C.3,s.197-198.
[89] Sâlebî-Arais s.162.
[90] Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.194.
[91] Sâlebî-Arais s.162, İbn.Asakir-Tarih c.3,s.198,
Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.194.
[92] Taberî-Tefsir c.17,s.70-71,Sâlebî-Arais s.161,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.13O.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/314.
[93] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54.
[94] Taberî-Tefsir c.17,s.70-71, Sâlebî-Arais s.161,
Ebülferec İBn.Cevzî-Tabsıra c.1 ,s.193, ibn.Esîr-Kâmil c.1, s.13O.
[95] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54 Taberî-Tefsir c.17,s.71,
Sâlebî-Arais s.161, Ebülferec-Tabsıra c.1 ,s.193, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s. 130
[96] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54 İbn.Asakir-Tarih c.3,s.196,
Ebülferec-Tabsıra c.1,s.193, Ebülfida-Elbidaye ven-nihaye c.1,s.222
[97] Enbiyâ: 83
[98] Sâd: 41
[99] Enbiyâ: 84
[100] Taberî-Tefsir c.17,s,71, Sâlebî-Arais s.161,
ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.13O
[101] Taberî-Tefsir c.17,s.65, Sâlebî-Arais s.159,
ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.135
[102] TaberMefsir c.17,s.Ş8, Sâlebî-Arais s.159, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.135
[103] Sâlebî-Arais s.159, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.135
[104] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.159,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.135
[105] Mes’ûdî (Vefatı: 346 Hicrî); Eyyûb Aleyhisselâmın;
Neva beldesine üç Mil kadar uzaklıktaki Mescidi ile içinde yıkandığı suyun ve
ibtilâ sırasında zevcesiyle yanında barındıkları kayanın, kendi zamanına, yâni
Hicrî 332 yılına kadar malum ve mevcud bulunduğunu açıklar.
(Mes’ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48)
[106] Sâd: 42.
[107] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.159, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.135.
[108] Enbiyâ: 85.
[109] Enbiyâ: 85, Sâd: 43.
[110] Enbiya: 85.
[111] Sâd:43.
[112] Enbiya: 85, Sâd: 43..
[113] Ebülfida-Tefsir c.3,s.188.
[114] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s. 161
[115] Taberî-Tefsir c.23,s.167
[116] Taberî-Tefsir c.17,s.71, c.23,s.167, Sâlebî-Arais
s.161.
[117] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s.161.
[118] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Hâkim-Müstedrek c.2,s.582,
Sâlebî-Arais s.161.
[119] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s.161,
Ebülfida-Elbidaye vennihaye d,s.224.
[120] Taberî-Tefsir c.17,s.71.
[121] Taberî-Tefsir C.17.S.71.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/314-316.
[122] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s. 162.
[123] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s.162,
ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.
[124] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.
[125] Taberî-Tefsirc.17,s.71, Sâlebî-Arais s.162,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131
[126] Sâlebî-Araiss.162
[127] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s.162,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131
[128] Taberî-Tefsir C.17.S.71, Sâlebî-Arais s.162
[129] Taberî-Tefsir c.J7,s.71, Sâlebî-Arais s.162,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131
[130] Taberi-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s.162
[131] Taberî-tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s. 159
[132] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.223, Tefsir
c.3,s.189
[133] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.159,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131
[134] Taberî-Tefsir c.23,s,167, Hâkim-Müstedrek c.2,s.582,
ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.2OO, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.223,
İbn.Hacer-Metalilibül’aliye c.3,s.272
[135] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.160,
İbn.Esîr-Kâmil d.s.131, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.223
[136] Taberî-Tefsir c.23,s. 167, Hâkim-Müstedrek c.2,s.582,
Sâlebî-Arais s.160, İbn.Asakir-Tarih c.3,s.20O, İbn.Hacer-Metalibül’âliye
c.3,s.272.
[137] Taberî-Tefsir c.23,s.167, Hâkim-Müstedrek c.2,s.582,
Salebi s.160, İbn.Asâkir c.3,s.20O, İbn.Esîr c.1,s.131, Ebülfida c.1,s.223,
Heysemî-Mecmuazzevaid c.8,s.208.
[138] Taberî-Tefsir c.23,s.167, Hâkim c.2,s.582, Salebî
s.160, İbn.Asâkir c.3,s.200, İbn.Esîr c.1,s.131, Ebülfida
c.1,s.223, İbn.Hacer-Metalib c.3,s.272.
[139] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.160.
[140] Taberî-Tefsir c. 17,s.71.
[141] Taberî-Tefsir c.17,s.69,71, Sâlebî-Arais s.160,162,
ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.
[142] Taberî-Tefsir c.17,s.69, Sâlebî-Arais s.160,
ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.
[143] Sâlebî-Arais s.160.
[144] Taberî-Tefsir c.17,s.69, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.135.
[145] Taberî-Tefsir c.17,s.72, Sâlebî-Arais s.162.
[146] Taberî-Tefsir c.23,s.272,273, Hâkim-Müstedrek
c.2,s.582, İbn.Asâkir Tarih C.3.S.200, Ebülfida-Elbidaye veni-haye c.1,s.223,
Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O8, ibn.Hacer-Metalibül’âliye c.3,s.272-273.
[147] Taberî-Tefsir c.17,s.72, Sâlebî-Arais s.162.
[148] Taberî-Tefsir c.17,s.69, Hâkim-Müstedrek c.2,s,582,
Sâlebî-Arais s.160, İbn.Asakir-Tarih c.3,s.200, Ebülfida-Elbidaye vennihaye
c.1,s.223, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.208,ibn.Hacer-Metalib c.3,s.273.
[149] Ebülfida-Tefsir c.3,s.189.
[150] Ebülferec ibn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.193.
[151] Ebülfida-Tefsir c.3,s.189.
[152] Taberî-Tefsir c.3,s.189.
[153] Taberî-Tefsir c.17,s.69, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.135.
[154] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.224.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları: 1/316-319.
[155] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.2O1, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.
[156] İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.131.
[157] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.2O1, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.
[158] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.2O1.
[159] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.2O1, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.
[160] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.2O1.
[161] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.2O1, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.
[162] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.314, Buharî-Sahih
c.4,s.124.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
1/319.
[163] Şâd: 44.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları: 1/319-320.
[164] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.2O1, Ebülfida-Elbidaye
vennihaye c.1,s.135.
[165] Taberî-Tarih c.1,s.166, Hâkim-Müstedrek c.2,s.582,
Sâlebî-Arais s.163, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.136, Ebülfida-Elbidaye vennihaye
c.1,s.225.
[166] İbn.Asakir-Tarih C.3.S.196, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.135.
[167] Taberî-Tefsir c.17,s.7O, Sâlebî-Arais s.161.
[168] Taberî-Tefsir c.17,s.7O, Sâlebî-Arais s.161.
[169] Aynı kaynaklar.
[170] Taberî-Tefsir c.23,s. 167, Hâkim-Müstedek c.2,s.581,
Sâlebî-Arais s. 163, İbn.Asakir-Tarih c.3,s.199, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra
c.1,s.192, Fahrurrazi-Tefsir c.22,s.2O5, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.223,
Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O8, ibn.Hacer-Metâlibül’âliye c.3,s.272.
[171] ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.2O1, Ebülfida-Elbidaye
vennihaye c.1,s.224.
[172] ibn.Habîb-Kitabulmuhabber s.5.
[173] Muhyiddin b.Arabî-Muhâdaratülebrar c.1,s.128.
[174] Bedrüddin Aynî-Umdetülkarî c.15,s.383.
[175] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları: 1/320.